‘Doktor tedavi eder ama doğa iyileştirir’
Hipokrat

Tıbbın babası sayılan Hipokrat, tıp etiğini öncelikli değer olarak kendine kıstas almış ve ‘Primum nan noceere’ diyerek hekimin izlediği yol ve seçtiği tedavilerde hiçbir şekilde zarar vermemesi gerektiğini savunmuştur.
İnsanın en iyi ilacının yürümek olduğunu savunan Hipokrat, (M.Ö 460-377) atların zihinsel ve fiziksel tedavilerde yadsınamaz faydaları olduğunu yazmış ve konu üzerindeki çalışmalarını kitaplarında paylaşmıştır.
Atın ‘üç boyutlu yürüyüşü’ binicisinin koordinasyon, denge ve güç kazanımında etkili bir unsurdur. Hipoterapi, vücudun doğal olarak sahip olduğu kendini iyileştirme özelliğini harekete geçirmesini sağlayan terapötik ve rehabilite edici bir destek tedavi yöntemidir. Atlar kendine has yürüyüşleri, hareket dinamikleri ve ritmik adımlarıyla dakikada yüzden fazla sinyali binicilerine aktarabildiklerinden binicilerinin tüm kas gruplarının refleks düzeyde aynı anda çalışmasını, ince motor becerilerini geliştirmelerini, gerekli denge ve koordinasyonu kurarak güçlenmelerini sağlarlar. İnsanlara kıyasla daha yüksek olan vücut ısıları binicileri mental olarak sakinleştirirken kıllı derileri, yeleleri, güçlü nefesleri, sesleri ve hareketleriyle binicilerin farkındalık düzeylerinde hatırı sayılır bir değişikliğe sebep olurlar. Binicilerin atlarıyla kurdukları bağlar, yatıştırıcı ve sakinleştirici olduğu kadar binicinin başarı, güven ve farkındalık duygularını tatmalarını da sağlar.
Yunanca at anlamına gelen ‘Hippos’ ve tedavi anlamında kullanılan ‘therapy’ kelimelerinden gelen Hipoterapi zihinsel, fiziksel ve sosyal engeller sebebiyle çeşitli zorluklar yaşayan özel ihtiyaç sahibi bireylerin tedavisinde kullanılan at destekli tamamlayıcı bir tedavi yöntemidir.

Her Çocuğun Bir Atı Olmalı…

Kocaman dünyanın küçük savaşçıları; çocuklar. Bilmedikleri bir dünyayı öğrenmeye çalışırken aştıkları, altında kaldıkları, yok sayıp atladıkları, kaçtıkları her şeyle – kısaca düşe kalka öğrendikleriyle- büyüyorlar. Şahsen, dertli yetişkinlerin tekelindeki bir dünyada daha mutlu bir çocuk olabilmek için hayatla bağlarını sağlam kurmaları gerektiğini düşünüyorum.
 
Hepimiz bir yandan çocuklarımızın kendine güvenen, kararlı, başkalarıyla ilişkilerini geliştirip sürdürebilen, duygusal farkındalığı yüksek, dürtülerini kontrol edebilen, empati kurabilen,  sosyal çocuklar olmalarını istiyor bir yandan da bunu başarabilmeleri için onlara kendi aldığımızdan fazlasını sunamıyoruz. Belki de çocuklarımızın ihtiyacı olan tek şey yargılanmadan, karşılaştırılmadan, güven esasına dayalı bir paylaşım içinde kendilerine güvenmeyi öğrenmektir. 
 
Aynı dili konuşmayan sessiz bir dostla arkadaş olmaya çalışan bir çocuk bu konularda kendini geliştirme fırsatı bulacaktır.  Bu sıra dışı arkadaşlığın çocuklarımıza hayatlarını temelden sağlamlaştıracak belli başlı becerileri zaman içinde sessizce katacağı düşünüyorum. Dört ayaklı, koca gözlü, kısa tüylü, uzun yeleli bir canlıyla kurduğu dostluk sayesinde duygusal ve sosyal farkındalığı, toleransı, dürtü kontrolünü, uyum ve güven becerilerini, özgürlük duygusunu, başarmayı, kendine inanmayı, bir başka canlının doğasına saygı gösterip olduğu gibi kabullenmeyi, sorumluluk almayı ve paylaşmayı öğrenmek kesinlikle çok daha eğlenceli olacaktır.
 
Her çocuğun bir atı olmalı. Onunla zaman geçirmeli, ahırı süpürmeli, suyunu vermeli, onu anlamaya çalışmalı, kendinin ve atının ihtiyaçlarını ve güvenliğini sağlamayı öğrenmeli, kendine güvenmeli ve inanmalı. Düşmekten korkmadan kalkacağından emin olmayı öğrenmeli. Koşarken kendi nefesiyle beraber atın nefesini duymalı, engeller atlamalı, atın yelesi eline dolanmalı, yüzleri aynı rüzgârı almalı. Sevmeyi öğrenmeli. Saygı göstermeyi öğrenmeli. Doğaya dönmeli.

At binmek, bedenime ve ruhuma iyi geliyor

Neden atlardan bu denli etkilendiğimizi hiç düşündünüz mü? Genele baktığımda çok sevenlerle dereceli olarak çekinenlerin kutuplaştırdığı  duyguların baskınlığını görüyorum; sanki doğa biz insanlara sevmek ya da korkmak dışında bir alternatif sunmamış gibi…
 
İncecik toynaklarının taşıdığı cüsseli bedeni, ürkekliğinden gelen gücü, güvenin tozlu yollarında dörtnala gidişi ve iki apayrı canlının bir bütün olabilmesi insan zihninin inanmak istediği doğruları aşıyor gibi. İki ayağının yere ne denli bastığı belli olmayan insan dengede kalmak için bu kadar uğraşırken dört ayağının üzerinde menzile dörtnala yelelerini savura savura koşan atları inceden inceye kıskanıyor mu yoksa? Belki kendilerine has güzellikleri ve asaletleri, soyut sandığım estetik anlayışımı karşımda şahlandırıyordur.
 
İçimde izini sürdüğüm bir duygu var; yıllar boyunca at sırtında verilen savaşların, kat edilen mesafelerin, evcilleşen hayvanlarla ehlileşen insanların kimseye verilmemiş sırlarının tozlu yollarında kendi yerimi arıyorum. Kafamda belli belirsiz sahneler var. İçimde nesilden nesle aktarılmış bir mirasın adı konmamış özlemlerini taşıyorum.
 
Bildiğim tek bir şey var; at binmek bedenime ve ruhuma iyi geliyor. Tamamlanmış hissediyorum, bütünleniyorum. Bedenimin farkındalığı artarken ruhum inceliyor. Güvenmek için güven kazanmayı, sessizce anlaşıp beraber yol almayı öğreniyorum. Günlük kaygılarla törpülenmiş dikkatimi şımartıyor, odağımı değiştiriyorum. Dört ayak üzerinde kendi zihnimle at üzerinden dünyaya baktığımda gördüklerimden kendime yeni bir dünya kuruyorum; yerle gök arasında başka yere kuruluyorum. Sadece atımı değil, onunla geçirdiğim zamanı ve bu ilişkideki kendimi özlüyorum. Zamandan çalıyor bize bölüştürüyorum. Nefesin görülebildiğini, özgürlüğün dokunulabildiğini anlıyorum. Koşulsuz sevgi ve hoşgörüyle tanışıyorum. Gerçek bir ilişkinin ikna ederek ya da edilerek değil, uyum sağlayarak, doğasına saygı göstererek ve kendini gerçekleştirebilmesi için yeterli alan tanıyarak kurulabildiğini kavrıyorum. Bana kendini, dünyasını, sevdiklerini, nelerin onu ürküttüğünü, neler yapabileceğini, neden şahlanıp, neden kişnediğini anlatmaya çalıştığını fark ediyorum. Onun gibi düşünüp yaşamayı kendi sınırlarıma rağmen anlamaya çalışıyorum. Onun özgürlüğünü kabullendikçe özgürleşiyorum.

İlk kez araziye çıktığımda

İlk kez araziye çıktığımda o ana kadar hiç hissetmemiş olduğum bir dinginlik hissetmiştim. Yıllar boyunca doğaya hep yakın olmuştum ama bu denli parçası olmamıştım. Parçası olduğumu sandığım yaratılmış zorluklardan, günlük kaygılardan, peşinden koştuğum, oldu olmadı diye kendimi yediğim her şeyden çok uzaktım.  Konsantrasyonum çok yüksekti. Kulaklarım her şeyi duyuyor, gözlerim dünyaya daha yukardan bakıyordu; görmeye ve duymaya alıştığım her şeyi aşmış, üstüne çıkmıştım ama bu kibirli bir duruş değildi; sadece kendime ve atıma güveniyordum.

Dikkatliydim; tüm algılarım açıktı. Atımın her hareketine nasıl tepki vereceğimi içim öğrenmişti; belki de hep biliyordu ama ben hayatı ve olanları okuyamayacağıma çaresizce inanmıştım. Sadece atımla değil, çevreyle de iletişim halindeydim; belki de kendime en yakın olduğum andaydım. Üstelik aldığım kararları atımla uyum içinde alıyor ve bu sözsüz iletişimin keyfini çıkarıyordum. Atıma dokunuyor, onu hissediyor ve bu geziden onun da keyif aldığını anlıyordum. Adını koyamadığım bir iç görü bizi birbirimize bağlıyordu. Onun bana benim ona gösterdiğim sabır ortak hafızamız oluyordu. Aldığım nefesin tadı duyduğum sesin anlamı vardı. Kalbim, bedenim, ruhum ve zihnim at üstünde bütünleniyordu.

Riski ve belirsizliği baştan kabullenmek gerekir


Hangi seviyede olursanız olun at bindiğinizde
riski ve belirsizliği baştan kabullenmeniz gerektirir. Bu ön kabul kendinize güvenmenin şartıdır. Kontrolcü bir kişiyseniz ve atı sürmek yerine ona hükmetmek için oradaysanız işiniz epeyce zordur. Mükemmeliyetçi biriyseniz ve tahmin edilebilir her türlü riski yöneteceğinizi sanarak at binmeye
geldiğinizi düşünüyorsanız binişin keyfine varamayacağınız çok açıktır.
Kontrolcü ya da mükemmeliyetçi kişiliğinizi esnetmeyi başardığınızda kendinize
yarattığınız alan içinde risk ve belirsizliği yeniden tanımlayarak özgürleşebilirsiniz. Risk gerçektir ama duyduğunuz korkuyu siz seçersiniz.

Hakkımızda
Bambaşka bir deneyim için sizi bekliyoruz.

Hipoterapistlerimiz, eğitmenlerimiz , psikolog ve dil terapistimiz, fiyoterapistimiz ve atlarımız…..

Bambaşka bir deneyim için sizi bekliyoruz.

At destekli terapiler kimler için uygundur ? 

Hippoterapi olarak bilinen ‘At Destekli Terapi’ başta çocuklar ve gençler olmak üzere tüm yaş grupları için uygun bir tamamlayıcı tedavi desteğidir.

Otizm, Down Sendromu, Celebral Plasy (SP)

Dikkat Eksikliği (DEHB) ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD)

Bedensel kısıtlamaları olanlar kişiler

Öğrenme engelli olanlar

Konsantrasyon bozukluğu olan bireyler

Sosyalleşmekte zorluk çeken kişiler

Duygusal yeterlilik kısıtı olan bireyler

Dil gelişime ihtiyaç duyanlar

Terapi yorgunları

Yaşa bağlı sosyal ve fiziksel kısıtlamaları

Rahatlama ve gevşeme ihtiyacında olan bireyler

için at destekli terapiler fiziksel ve zihinsel sağlığı destekleyen bütünleştirici bir sentezdir.

At Destekli Terapinin Geliştirip Desteklediği Alanlar

İnce ve Kaba Motor Becerileri

Bilişsel ve Sosyal Beceriler

Kuvvetlenme ve Kas Gelişimi

Denge Sağlama

Bedensel ve Zihinsel Farkındalık

El ve Göz Koordinasyonu

Özgüven Gelişimi

Görsel ve İşitsel Algı

Temas ve Güven İhtiyacı

Sosyalleşme

Travmaya Yönelik Çalışmalar

Sıradan Hayatın Dışına Çıkabilme

Depresyon ve Kaygı Bozuklukları

Atlı destekli terapinin sağladığı avantajlar nedir? 

İçsel motivasyon sağlar.
Tüm duyular eş zamanlı çalışır.
Fiziksel ve zihinsel sağlığı destekler.
Terapi yorgunu bireyler için heyecan vericidir.
Kişinin kendi başına etkin olasını gerektirir.
Doğayla yeniden buluşturur.
Şehir yaşamının süreğen ritmini kırar. 
Bilişsel ve duyusal farkındalığı arttırır.
Sağlığı destekler.
Denge, koordinasyon ve güç kazanımı çalıştırır.
Artan uyarıcılar öğrenmeyi kolaylaştırır.
İletişim ve farkındalığa yeni bir boyut katar
Gözlem, analiz ve başa çıkma becerilerini öğretir.
İnce ve kaba motor becerilerini geliştirir.
Dil gelişimi için son derece etkili bir destek yoldur.
Her yaşta yapılabildiği için hayatın parçası haline gelir.
Ve her şeyden önemlisi…

Son derece keyiflidir.

At destekli terapilerin diğer avantajları nedir?

Bedene doğru yürüyüş ve temposunu öğretir.

Mesane ve bağırsaklarda gelişebilecek olan düzensizlikleri azaltır.

Spastisite ve kontraktür oluşumunu azalttığı gibi patolojik reflekslerin düzelmesini sağlar.

Solum sistemini ve nefesi düzenler.

Hareket ve denge kontrolü sağlar.

Pelvis ve kalça bölgesini çalıştırır.

Eklemlerdeki esnekliğin ve hareketliliğin geri kazanılmasına yardımcı olur .

Metabolizmayı uyararak kalp-damar, dolaşım sisteminin aktive olmasını sağlar.

Bedensel ve zihinsel bir gevşeme sağlar.

Baş ve gövde kontrolünü arttırır.

Genel Olarak Derslerimiz.

Derslerimiz Karşılama – Biniş – Vedalaşma olarak üç aşamalıdır.

Çalışmalar 50 dakika olup çoğunlukla 25 dakikası biniş için kullanılmaktadır. Geri kalan zaman ise biniş öncesi ya da sonrası atla temas, tımar, besleme, ısınma hareketleri, hedefe yönelik planlı aktiviteler için kullanılmaktadır.

Verimli bir çalışma olabilmesi için haftada en az iki günlük çalışma önerilmektedir.

Terapi alacak kişinin mevcut durumu ekimiz tarafından değerlendirilerek hedefe uygun bir çalışma planı çıkarılacak ve yürütülecek plan yine tüm ekip tarafından takip edilecektir.

Karşılama ve Atla Temas

Bu aşama yerde, alan ya da at yanında sürdürülen çalışmalardır

Biniş

Gerekli olduğu durumlarda psikolog, psikolojik danışman, fizyoterapist ve ya dil terapistinden alınan görüşü destekleyen hedefli çalışmaların at üzerinde yapılmasıdır.

Vedalaşma

Yapılan çalışmanın değerlendirmesi, sonraki hedeflerin belirlenmesi ve bilgilendirilmesi üzerine yapılan çalışmadır.

At Destekli Liderlik Eğitimleri

Liderlik eğitimlerine farklı bir bakış açısı getiren özel bir programdır.

İletişim , takım çalışması, farkındalık, sorun çözme, yönetme becerileri, uyum sağlama, adaptasyon, analiz gibi liderliğin önemli vasıflarını deneyimleyerek sahada çoğunlukla at eşliğinde, nadiren at üzerinde yapılan yeni nesil bir eğitimdir.

Yaşa Bağlı Hareket Kısıtlılığı Olanlar

At destekli terapiler at üzerinde yapılabildiği gibi atın yanında ve atın eşlikçi olarak kullanıldığı durumlarda da oldukça yoğun bir iyileştirici etkiye sahiptir. Yaşa bağlı hareket kısıtlılığı olanlar, rahatlamak ve sosyalleşmek için yeni tecrübelere açık olanlar için de at destekli terapiler çok farklı bir deneyim sunmaktadır.

At Destekli Binicilik Terapisi

Tarihi binlerce yıl eskiye dayanmasına rağmen hayvan destekli ilk profesyonel terapi çalışmalarının 1792 yılında başladığı biliniyor. O günden bu güne kadar arada geçen 232 yıl içinde hayvanlarla yapılan bu çalışmaların etkin faydaları bilimsel olarak kanıtlanmış ve dünyanın en güvendiği destek terapi yöntemi haline gelerek bütünleyici bir rol oynamaya başlamıştır.  Bilimsel çalışmalar ve insanların sosyal ihtiyaçları kendini katlayarak artan bir hızla hayvanları ve özellikle de atları terapötik amaçlı rehabilitasyon çalışmaları içine dahil etmiştir. Böylece son yıllarda bireylerin ruhsal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçları ile tanımlanmış çeşitli engel ve kısıtlama hallerinde atların süren tedavilere destek olarak bütünleştirici etkileri giderek önem kazanmıştır.  

At destekli terapiler kazanım odaklı, bireye özel yapılandırılabilen, at üzerinde olmanın getirdiği doğal akış efektleriyle tüm duyulara hitap edebilen bütünsel bir destektir. Binicilik terapisi kendi başına disiplinler arası bir yaklaşımdır. Atın çok yönlü yürüyüş temposu, sıcaklığı, nefesi, atın doğasında zaten var olan enerjisi ve bireyin normal hayat akışından farklı bir tecrübe ediniyor olması çoğunlukla bireyin dil terapisinde, fizyoterapi sürecinde ya da alınan sosyal ve psikolojik desteklerde ayrı ayrı sürdürülen çeşitli tedavileri at eşliğinde çalışarak bütünleyebilmektedir. Bu anlamda at destekli binicilik terapileri hedefli, planlı, gelişimi takip edilen ve duruma göre yeniden yapılandırılan terapötik bir çalışma olarak tanımlanabilir. At destekli binicilik terapi sayesinde yaş kısıtlaması olmaksızın davranış becerilerinde, bilişsel kazanımlarda ve hedeflenen sosyal, fiziksel ve ruhsal gelişim ihtiyaçlarında hatırı sayılır bir gelişim illaki kaydedilebilmektedir.


At ve Terapi Alan Bireylerin İlişkileri

Evde ve ev dışında bakmakla sorumlu olduğumuz hayvanlarla kurduğumuz bağlar son derece duygusal bir zemine oturmakta ve ortak yaşam alanları paylaşıyor olmanın getirdiği bir derinlik bu tür ilişkilerde son derece yoğun yaşanmaktadır. Buna karşılık ihtiyaç sahibi bireylerin terapide kullanılan atlarla kurdukları bağ çok farklı bir noktadadır. Duygusal olarak son derece hassas olan atlar bu bireylerle empatik ve hassas bir bağ kurabilmektedir. Bu ilişki, bağlanmaktan çok bağ kurma noktasında duygusal bir alışveriş olarak tanımlanabilir. Güven temelli bu ilişki atlar ve insanlar son derece kıymetlidir.

Yargılama, sorgulama, stratejik bazı yaklaşım ve yöntemlerin uygulanması, öğretme ve gelişim çabası atların olduğu bir ortamda açıkça söz konusu değildir. Hayvanlarla kurulan her türlü iletişim önyargısız, tarafsız ve plansız bir temastır. Hepimizin kendimizi gerçekleştirmek için temelde doyurma arzunda olduğumuz sevme ve sevilme ihtiyacını atlar bize karşılıksız sunmaktadırlar. Terapist ve terapi atları arasında temin edilmiş olan karşılıklı güven, anlayış ve emniyet bu ortamın eşlikçi olan herkes için gündelik hayatta nadir temin edilebilen koşulsuz sevgi ve önyargısız iletişimi paylaşabilmeyi sağlar.

Join us now!

Blog Gönderisi Başlığı

Bir blog gönderisinde neler yer alır? Faydalı ve sektöre[…]

Didem
ŞAŞMAZ
Hipoterapist

Hacettepe Üniversitesi Dilbilim

İstanbul Üniversitesi Felsefe

İş ve Hayat Koçu

Eğitmen

Mehmet
GONCA
Antrenör

At eğitmeni

Binicilik Eğitmeni

Levent
ŞAŞMAZ
Hipoterapi ASİSTANI

Bilkent Üniversitesi İşletme

İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı

Ayşenur 
İNAL
psikolog

İstanbul Bilim Üniversitesi

Psikoloji

İlknur
Kılınç
Dil Terapisti

Yüksek İhtisas Üniversitesi

Dil ve Konuşma Terapistliği

Senay 
CAN
Psikolojik DanışMAN

TED Üniversitesi

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik

Bize ulaşın

Sorularınız, merak ettikleriniz ve randevu için bizi arayın